Fetih Suresi, Mekke ile Medine arasında Hudeybiye Antlaşması dönüşünde, hicretin 6. yılında ortaya çıktı. Bu sure 29 ayetten oluşur ve İslam'ın gelecekte elde edeceği zaferleri müjdeleyerek "Sûret-ül-Fetih" yani Fetih Suresi olarak adlandırıldı.
Fetih sûresinde, İslam peygamberi Hz. Muhammed ve müminler için vaat edilen nimetler anlatılmakta, aynı zamanda müşriklerin karşılaşacakları azap hatırlatılmaktadır. Sûrede, cihad yapmayanlarla ilgili konular ve diğer konular da yer almaktadır.
Bismillâhirrahmanirrahim
Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla
1-Her muradın husuli için Günde 7 defa okunursa biiznillah her muradı gerçekleşir.
2-Günde en az 1 defa okuyan tüm kötülüklerden ve zararlardan korunur. Her işi hayırlı ve bereketli olur.
3-Zor durumda olup bu durumdan kurtulmak isteyen; cuma gecesi 2 rekat ALLAH rızası için namaz kılıp, 11 defa Fetih Suresi ile 41 defa Salaten Tuncinayı okuyarak durumunu arz edip, kurtuluşu için dua ederse o dertten kurtulup, refaha erer.
Ana konu Hudeybiye Antlaşması’nın değerlendirilmesi, niyetlendikleri umre ibadetini yapamadan döndükleri için büyük üzüntü ve hayal kırıklığı içinde olan müminlerin teselli edilmesi, bu harekât içinde ve sonrasında olup bitenlerin Allah nezdindeki değerinin açıklanmasıdır. Bu genel çerçeve içinde Hz. Peygamber ve ashabının Allah katındaki durum ve dereceleri, onları ibadetten meneden müşrikler ile yalnız bırakan münafıkların acı sonları hakkında önemli bilgiler verilmiş, bu barışı takip edecek olan fetihler müjdelenmiştir.
Hudeybiye Antlaşması'nın hemen ardından, Hz. Peygamber ve ashabı Medine'ye dönerken yolda bu sure nâzil olmuştur. Bu bilgi Buhârî, "Tefsîr", 48/1, 5; "Feżâǿilü'l-Ķurǿân", 12 ve Tirmizî, "Tefsîr", 48/1, 2'de yer almaktadır. Bu sure 29 ayetten oluşur ve fâsılası elif (ا) harfidir. Sure, adını ilk ayetinde geçen "feth" kelimesinden alır. Bu kelime "fethan mübînen" (apaçık bir fetih, büyük fetih) terkibinde yer aldığı için, sure içinde "fethan karîben" (yakın fetih) şeklinde iki yerde daha geçmektedir (ayet 18, 27). Bu, Mekke'nin fethedileceğine dair bir işaret olarak kabul edilir. "Feth" kelimesi, masdar olarak "açmak, hüküm vermek, yardım etmek" anlamlarına geldiği gibi, isim olarak "zafer, yardım" anlamına da gelir.
Hz. Peygamber, hicretin 6. yılında Zilkade ayında (Mart - Nisan 628) yaklaşık 1500 sahabiyle birlikte umre yapmak için Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı, ancak Mekkeli müşriklerin bu ziyarete engel olacaklarının anlaşılması üzerine müslümanların umre ibadetinden başka bir amaçlarının olmadığını bildirmek üzere elçi olarak gönderilen Hz. Osman'ın öldürüldüğü yanlış bir haberin gelmesi üzerine müslümanlar, kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarına dair ashaptan biat aldılar (bk. BEYǿATÜRRIDVAN). Daha sonra devam eden müzakereler sonucunda Hz. Peygamber ile Mekkeliler arasında Hudeybiye Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, müslümanların siyasi varlığını kabul eden ve on yıl boyunca savaş yapılmayacağı için İslamiyet'in yayılmasına imkan sağlayan önemli bir anlaşmadır. Ancak bazı müslümanlar tarafından mağlûbiyet gibi algılanmıştır (Bk. HUDEYBİYE ANTLAŞMASI). İşte bu olayların ardından müslümanların Medine'ye dönüşü sırasında Feth suresi nâzil olmuştur.
Feth Suresi, İslam'ın bir devlet ve askeri güce sahip olduğu Medine döneminin ikinci yarısında nazil olmuştur. Bu döneme kadar Bedir, Uhud, Hendek gibi önemli savaşlar yaşanmış, Medine çevresindeki Yahudilerin ihaneti ortaya çıkmış ve münafıkların varlığı bilinmiştir. İslam, Arabistan yarımadasındaki hemen hemen bütün sakinlere ulaşmıştı. Ancak, İslam'ın stratejik durumu tam anlamıyla korunabilmesi için, yarımadanın dini, ekonomik ve kültürel merkezi sayılan Mekke'nin fethedilmesi gerekiyordu. Feth Suresi, bu zaferin yakın zamanda gerçekleşeceğini müjdelemekte ve umre yolculuğu ile Hudeybiye Antlaşması'nın sonuçlarını anlatarak, siyasi açıdan önemli avantajlar sağladığını belirtmektedir.
Feth Suresi, Allah tarafından Hz. Peygamber'e açık bir fethin ihsan edildiğini bildiren ayetle başlar. Çoğu müfessirler bu ayetteki "feth-i mübin"i Hudeybiye Antlaşması ile açıklarken bazıları Hz. Peygamber'e verilen nübüvvet ve İslamiyet, Asr-ı Saadetteki tüm fetihler, gerçekleşecek olan Hayber veya Mekke'nin fethi gibi önemli gördükleri hususlarla da açıklamışlardır. Takip eden ayette feth-i mübinin, Resul-i Ekrem'in geçmiş ve gelecek tüm günahlarının bağışlanması sonucunu doğuracağı ifade edilir. Bu durum, müfessir Taberi tarafından Nasr Suresi ile bağlantı kurularak Allah'a şükür ve tesbih manası taşıdığı belirtilir. Surenin devamında, Hudeybiye Antlaşması veya İslamiyet'in genel konumu sebebiyle müslümanların kalbine güven verildiği ve bu sayede imanlarının güçlendiği haber verilir. Müminler cennetle müjdelenirken münafıklarla müşriklerin kötü bir akıbete uğrayacakları, Allah'ın göklerde ve yerde güçlü ordularının bulunduğu bildirilir. Hz. Peygamber, Allah'ın insanlar üzerindeki bir şahidi, müjdecisi ve uyarıcısı olarak gönderildiği, ona inanmanın ve ona biat etmenin Allah'a biat etme manası taşıdığı vurgulanır (ayet 2-10).
Hz. Muhammed'in etrafında toplanan Müslümanların örnek davranışlarına rağmen, imanlarının tam olarak oturmaması nedeniyle umre ve Hudeybiye seferine katılmayan Medine civarındaki bedevi Araplar'ın ikiyüzlülüğünü dile getiren bir sûre vardır. Sûre, bedevi Arapların Hz. Peygamber'den özür dilediklerini ancak samimi olmadıklarını ve bu sefere çıkan Müslümanların sağ salim geri dönemeyeceklerini düşünerek kötü niyetli ve tutumlu olduklarını ifade eder. Bu nedenle, bu bedevi Arapların ganimet elde etmek için Müslümanlarla savaşa gitmek isteyecekleri belirtilir. Ancak, önceden ciddi bir savaşa davet edilerek gerçekten inanıp inanmadıklarının anlaşılması gerektiği vurgulanır. Sûrenin bu bölümü, savaş için de geçerli olan sıhhi mazeretleri açıklayan bir âyetle sona erer (âyet 11-17).
Feth Suresi, Hudeybiye'de Hz. Peygamber'e biat eden müminlerden Allah'ın rızası olduğunu haber veren bölümle devam eder. Burada, Hudeybiye'deki başarının ardından, isim verilmese de Hayber'in fethi gibi daha birçok zaferin kazanılacağı ve pek çok ganimetin elde edileceği müjdelenir. Allah'ın aziz, hakim ve her şeye kadir olduğu ifade edilir. İki taraf arasında barış yapılmayıp savaş çıksaydı, kafirlerin arkalarına dönüp kaçacakları belirtilir. Bu durum, Allah'ın öteden beri süregelen ve hiç değişmeyen sünneti olduğu dile getirilir. Müslümanlar, umre ibadetini yerine getirmelerine ve kurbanlarını kesmelerine engel olan Mekkeliler'le savaşmaya ant içtikleri halde savaş izni verilmez. Bunun sebebi, Mekke'de İslam'ı benimsediklerini henüz açığa vurmamış müminlerin varlığıdır. Mekkelilerin Cahiliye öfke ve taassubu ile hareket ettikleri vurgulanırken, müslümanların takvaya ve güvene layık ve ehil oldukları açıklanır. (Ayette 19-26).
Sûrenin Son Bölümü, Hz. Peygamber'in Mescid-i Harâm'a gireceklerine dair gördüğü rüyanın gerçekleşeceğini müjdeleyen ve böylece onun hak peygamber olduğunu teyit eden bir âyetle başlıyor. Son iki âyet, Resûl-i Ekrem'in tebliğ ettiği İslam dininin evrensel bir din olup, diğer tüm dinlere üstünlük sağlayacağını ilan eder. Çünkü Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ashap başta olmak üzere onun yanında yer alan müslümanlar, hak dinin bu üstünlüğünü korumak için gerekli maddi ve manevi kuvvet ve olgunluğa sahiptirler. Hiç şüphesiz, bütün insanlar ölümsüzlüğe intikal edecek ve iman edip yararlı işler yapanlar mutluluğa erişecektir (âyet 27-29).
Feth Suresi'nin faziletine gelince, Hz. Peygamber'in "Bu gece bana öyle bir sure indirildi ki benim için o dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha kıymetlidir" sözleriyle ifade ettiği rivayet edilir. Ardından, Surenin 1. ayetini okuduğu belirtilir. Bu rivayetler Buhari'nin "Tefsir" (48/1) ve "Fezailu'l-Quran" (12) ile Muslim'in "Cihad" (97) hadis kitaplarında yer almaktadır.
Feth Suresi, İslam dininin evrenselliğini ve üstünlüğünü simgeleyen önemli bir suredir. İslam kültür tarihinde de özel bir yere sahiptir. Gazaya giden müslüman askerler, buradaki zafer vaadini kendileri için de gerçekleşmesini umarak sefer sırasında ve savaş boyunca Feth Suresi'ni çokça okumuşlardır. Ayrıca savaş aletleri üzerinde ilk âyeti, bazı hükümdar ve kumandanların giydiği zırhlar üzerinde de bütün sûrenin yazılı olduğu görülmektedir. Feth Suresi, Çanakkale ve İstiklal Savaşı yıllarında evlerde ve camilerde sürekli olarak okunmuştur. Sûre ayrıca müstakil eserlere de konu olmuştur. Emir Sultan, Emir Padişah, Abdüllatîf b. Mecdüddin el-Muhibbî, Sadreddinzâde eş-Şirvânî ve Bosnevî, Tefsiru sûreti'l-Fetĥ adıyla müstakil eser yazan müellifler arasında yer almaktadır. Selim b. Müs'ad el-Ahmedî, Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi Külliyyetü’ş-şerîa’da Siyasetü’r-Resûl fi’l-ĥarb ve’l-müħâdene kemâ taśavverahâ sûretü’l-Fetĥ (1398/1978) adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ftĥ” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ftĥ” md.; Kāmus Tercümesi, I, 935; Müsned, I, 391, 464; III, 468; IV, 326; Buhârî, “Cizye”, 18, “Tefsîr”, 48/1, 5, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 12, “Meġāzî”, 35; Müslim, “Cihâd”, 97; Tirmizî, “Tefsîr”, 48/1, 2; Taberî, CamiǾu’l-beyân (Bulak), XXVI, 42-45; Salebî, Esbâbü’n-nüzûl, Kahire 1388/1967, s. 255; Süyûtî, Esbâbü’n-nüzûl, Kahire 1986, s. 178; Keşfü’ž-žunûn, I, 450; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, V, 43-45; Îżâĥu’l-meknûn, I, 307; Abdullah Mahmûd Şehhâte, Ehdâfü külli sûre ve maķāśıdüâ fil-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1980, II, 67-72; Zuhûr Ahmed Azhar, “el-Fetĥ”, UDMİ, XV, 156-157.
Emin Işık